Güncel Bilgiler Deposu
İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır...
13 Mayıs 2012
Kuranda Adı Geçen Besinlerin Faydaları
Kur’an’da adı geçen acur, ayva, bal, et, incir, zeytin, kabak, üzüm, süt, tere gibi gıdalar hangi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor? İşte Moral Dünyası Dergisi’nde yer alan haber:
Sorwar ALAM’ın haberi
Kur’an’da adı geçen gıdalar hangi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor?
Bilim ilerledikçe Kur’an gençleşiyor. Kur’an-ı Kerim’de adı geçen bütün gıdaların ve meyvelerin bazı hastalıklardan korunmasında ve tedavisindeki önemli yer aldığı Tıbbı araştırmalardan ortaya çıkıyor. Moral Dünyası dergisinin Mart 2010 sayısında Dr. Recai Yahyaoğlu tarafından kaleme alınan yazıda içinde bitki, meyve, sebze ve gıdaların adı gecen ayetler incelenerek doğada yaratılmış olan her şeyin bir anlam ve önemi olduğu belirtiliyor.
Moral Dünyası dergisinde Kur’an-ı Kerim’de geçen gıdaların faydaları ve tıbbi uygulamaları şöyle anlatılıyor:
Hazım Sorunları için Acur
Salatalığa benzeyen bir sebzedir. Sıcak iklimlerde yetişir. İdrar söktürücü özelliği vardır. Peygamber’imizin acuru yaş hurma ile birlikte yediği belirtilir.
Hazım sorunlarında ve susuzluğu gidermek amacıyla da kullanılır. İnsanda rahat bir sindirim ve zindelik meydana getirmesi nedeniyle kilo almış insanlara kullanmaları tavsiye edilebilir. İç Anadolu Bölgesi’nde daha sık yetişir.
Hz. Ayşe, acurun yaş hurmayla birlikte yenilmesinin kilo aldırdığını ifade etmiştir. Kilo almak isteyenler uygulayabilirler. Bazı insanlar ne yaparlarsa yapsınlar kilo alamazlar ve bu, herhangi bir hastalıkla ilişkilendirilemez. Özellikle beslenme alışkanlıklarında yapılan doğru düzenleme, bu konuda insanlara ciddi olarak fayda sağlar.
Hamile anneler ayva yesin
Peygamber’imiz “Ayva, göğüsteki sıkıntıyı, ağrıyı giderir, gönlü (kalbi) ferahlatıp kuvvetlendirir”, “Sizden biriniz kalbi üzerinde bir ağırlık hissettiği zaman ayva yesin!” buyurmuşlardır.
Ayrıca ayva idrarı arttırarak diüretik etki gösterir, ishali keser, kusmayı ve vücut ısısının düşmesini engeller. Hamileliğin ilk üç ayında bolca yenilmesi doğacak olan çocuğun daha güzel ve alımlı olmasında etkilidir.
Bal: Birçok Hastalığın tedavisi için kullanılır
Balın faydaları Tıbb-ı Nebevi’de detaylı olarak ele alınır. Kur’an-ı Kerim’de “Rabb’in, bal arısına ‘dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yavru yap, sonra her çeşit bitkiden ye, sonra da –bal yapman için– Rabb’inin gösterdiği yollardan boyun eğerek yürü!’ diye öğretti. Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki onda insanlar için şifa vardır. Düşünen bir millet için bunda ibretler vardır” (11) buyrulmuştur.
Değişik Tıbb-ı Nebevi kaynaklarında balın, karaciğer, dalak, mide, bağırsak gibi organ rahatsızlıklarında, koruyucu, temizleyici özelliklerine değinilir. Altını ıslatan çocukların ve ishali bulunan kişilerin tedavilerinde, akıl sağlığının düzenlenmesinde, kanın temizlenmesinde zihinsel rahatsızlıklarda vb. gibi birçok durumda kullanılması özellikle tavsiye edilir.
“Et, dünya ve ahirette yiyeceklerin efendisidir.”
Tıbb-ı Nebevi et tüketimi hakkında son derece dengelidir. Et, hakkında genel olarak tavsiye edilen bir gıda olarak bahsedilir. Fakat ölçülü olunması, aşırı derecede tüketilmemesi gerektiği ifade edilir. Buradaki dengeli et tüketimi gerçekte en doğru olan uygulamadır. Etten tam olarak uzaklaşmak ve aşırı derecede et tüketmek uç davranışlardır ve tavsiye edilmez. (12) Etlerin çeşitleri ve özelliklerine göre tüketilmesi, bazılarının daha rahat tüketilebilecekleri bazılarının da daha az kullanılması gerektiğinin belirtilmesi çok önemlidir.
Kur-an’da 12 yerde etin adı geçer. Bazı ayetler:
“En iyi et sırt etidir.”
“Deve, sığır, keçi ve koyunları da O yarattı. Bunlarda sizin için soğuktan koruyucu yünler ve bir takım menfaatler vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz.”
“Et, dünya ve ahirette yiyeceklerin efendisidir.”
İncir: Karaciğer ve dalağı temizler
Kur’an’da “İncire, zeytine, Tur-i Sina’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki gerçekten biz insanı en güzel şekilde yarattık” buyrulur.
“İdrarını yapamayanlar ve öksürüğü olanlar için oldukça etkili tedavi edici özelliği vardır. Böbrek taşlarını ve idrar kesesini temizler. Hemoroit hastalığında, eklem ağrılarında faydalıdır.” Vücutta biriken toksinlere karşı temizleyici görevi vardır. Karaciğer ve dalağı temizler. Midede biriken balgam karışımını ortadan kaldırır. İncir, adale ve eklem (özellikle gut hastalığına bağlı olan) ağrılarında faydalıdır.
Zeytin: Tansiyon düşürür
Kur’an’da “Yine sizin için Tur-i Sina’da yetişen bir ağaç meydana getirdik ki bu ağaç hem yağ (zeytinyağı) hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir” buyrulmuştur.
Peygamber’imiz de “Sizlere zeytinyağı tavsiye ederim. Hem yiyiniz hem de onunla yağlanınız. Zira zeytinyağı basur hastalığı için şifadır” buyurmuşlardır.
Zeytinyağının damar sertliğine, kabızlığa, ülsere, karaciğere ve romatizma hastalıklar ile böbrek taşları ve kum oluşumuna karşı faydası vardır. Tansiyon düşürücü özelliği de bulunmaktadır.
Kabak: Zekâ seviyesini güçlendirir
Peygamber’imiz kabak çorbasını ve yemeğini severdi. (20) “Kabak yiyiniz! Çorba pişirdiğinizde koyduğunuz kabağı çoğaltınız! Zira kabak zekâ seviyesini güçlendirir” buyurmuşlardır.
Kabak, şekerle kaynatılıp içilirse vesvese ve evhamı giderir. Ruh hastalıklarına; özellikle baş ağrına karşı faydalıdır. Böbrekleri ve bağırsakları temizler. Kabak çekirdeği bağırsak kurtlarının düşürülmesine katkıda bulunur.
Üzüm: Zihni açar ve Hafıza gücünü arttırır
Kur’an’da on bir yerde adı geçen üzüm, hazmı kolaylaştırır, kabızlığı giderir. Hemoroit hastalığına, böbrek taşlarının düşürülmesine ve mafsal ağrılara faydalıdır.
Peygamber’imiz üzüm için “Kuru üzüm ne güzel gıdadır. Sinirleri kuvvetlendirir, yorgunluğu giderir, ağız kokusunu güzelleştirir, gönlü hoş eder, üzüntü ve kederi giderir” buyurmuşlardır.
Karaciğer, dalak, mide ve bağırsakları güçlendiren üzümün sabahları aç karnına yenmesi tavsiye edilir. Zihni açar ve hafıza gücünü arttırır.
Son yıllarda üzüm çekirdeğinin faydaları karşısında in¬san¬lar şaşkınlıklarını ve memnuniyetlerini açıkça ifade etme¬ye başlamışlardır.
Süt: Zekâyı geliştirir, cildi güzelleştirir
Peygamber’imiz (a.s.m.) süt ve hurma için “İyi, güzel gıda” derdi. Ayrıca “İnek sütü ile tedavi olunuz! Çünkü ben yüce Allah’ın bunda şifa yarattığı kanaatindeyim. Zira inek her çeşit ottan otlamaktadır” buyurmuşlardır.
Kur’an’da da şöyle geçer: “Allah gökten su indirir ve ölü¬münden sonra yeryüzünü bu su ile yeniden diriltir. Düşü¬nen kimseler için bunda ibretler vardır. Sizlere koyunların bağırsak muhteviyatı ile kan arasından meydana gelen, içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz.”
Süt, balla birlikte içilirse iç organları temizler. Şekerle birlikte içilirse cildi güzelleştirir. Bağırsakların çalışmasını kuvvetlendirir. Meniyi arttırır. Vücudu temizler. Zekâyı geliştirir. Vücudu şişmanlatır. Nekahet dönemindeki emzikli kadınlara tavsiye edilir. Bitkinlik, halsizlik ve yorgunluk durumlarında çok iyi bir ilaç olarak görev yapar.
Tere: Saç dökülmesini önler
Tere vücudu ısıtır, bağırsakları yumuşatır. Cinsel gücü artırır. Şişlikler ve kalp çarpıntısına faydalıdır. Bağırsak kurtlarını ve tenyaları düşürür. Saç dökülmesini önler.
Peygamber’imiz, “Size tereyi tavsiye ederim. Zira Allah bunda birçok hastalık için şifa yaratmıştır” buyurmuştur.
İştah açıcıdır. Nefes darlığına ve dalak büyümesine karşı faydalıdır. Akciğeri temizler ve adet kanamasını söktürür.
Yeşil yapraklı sebzeler grubundan olan tere, aynı zamanda depresyon için kür tedavisinde kullanılmakta, insanın ruh dünyasına ciddi anlamda verdiği katkılarla anılmaya başlanmaktadır.
Çörek Otu: Uyku hastalığına ve unutkanlığa karşı faydalı
Çörek otunun tıbb-ı Nebevi açısından değerlendirilmesinde şu iki hadis yeterli gelecektir:
“Çörek otu yarım baş ağrısına, yüz ve ağız bölgesinin felçlerine, uyku hastalığına, unutkanlığa, baş dönmesine ve nefes darlığına karşı faydalıdır.”
“Sizlere şu çörek otunu tavsiye ederim. Zira bunda ölümden başka birçok hastalık için şifa vardır.”
Yazarın, Nesil Yayınlarından çıkan “Sağlıklı Yaşamın Sırları” isimli kitabından konu ile ilgili daha geniş bilgi alınabilir.
Zeytinyağının Çeşitleri Nelerdir?
ÜÇ TİP ZEYTİNYAĞI VARDIR
Asit derecelerine gore 3 tip zeytinyagi bulundugunu belirten Ozbek, bunlari soyle acikliyor:
‘‘Naturel zeytinyagi tipi, super kalite icin gerekli tum kosullari icermesinden dolayi en yuksek biyolojik degere sahip. Tadi hafiften, keskin aromaya kadar degisir ve asit derecesi yuzde 3.3′ten az oldugunda tuketim icin uygun kabul edilir. Rafine zeytinyagi asitligi yuzde 0 ile 0.3 dereceye kadar degisen ve aromasi olmayan bir zeytinyagidir. Tuketime uygun olmamakla beraber, rafine zeytinyagi ulkemizde tek basina kullanilmamaktadir. Riviera tipi zeytinyagi ise rafine ve naturel zeytinyaglainin belli oranlarda karisimindan elde ediliyor.”
HANGİ ÇEŞİDİNİ TÜKETMELİYİZ
Hem vücudumuza, hem de kan yağlarımızı indirme konusunda hangi yağ türünün daha iyi geldiği üzerine pek çok araştırma var. Zeytinyağı tüm araştırmalarda yararlılık açısından lider konumda. Ancak hangi tür zeytinyağının daha iyi olduğu pek gündeme gelmiyor. En doğrusu eski yöntemle, soğuk presleme yöntemiyle elde edilen rafine edilmemiş zeytinyağını kullanmak.
10 Mayıs 2012
Yüksek Tansiyon Nedir?
Yüksek tansiyon (hipertansiyon) terimi atardamarlardaki büyük kan basıncının 150 mmHg (mm cıva basıncı), küçük kan basıncının ise 90 mmHg’ye eşit ya da daha yüksek olduğu durumlarda kullanılır. Tansiyonu uzun sürelerle bu değerlerin üstüne çıkan bireylerde beyin, böbrek, kalp ve damar hastalıklarının daha çok görüldüğü ve genellikle tansiyonu normal olanlara oranla yaşam süresinin daha kısa olduğu kanıtlanmıştır.
Büyük kan basıncı (büyük tansiyon) kaç olursa olsun, küçük kan basıncı (küçük tansiyon) 90 mmHg ya da daha yüksekse sistemik yüksek tansiyon söz konusudur ve tedavi edilmesi gerekir. Son istatistiklere göre normalin üst sınırına yakın küçük kan basıncının (85-89 mmHg) bile bir risk etkeni olduğu anlaşılmaktadır.
Küçük (diyastolik) tansiyonun yüksek olmadığı, yani 90 mmHg’nin altında kaldığı, yalnız büyük (sistolik) tansiyonun yükseldiği durumlarda sistolik yüksek tansiyon söz konsudur. 70 yaşın altındaki kişilerde küçük tansiyon 90 mmHg’nin altında kalırken büyük tansiyon 160 mmHg ve daha yüksekse tedavi edilmesi gerekir. 70 yaşın üzerinde tedaviyi başlatacak büyük tansiyon değeri 170 mmHg ve daha üstüdür.
Hipertiroidizm, aort kapak yetmezliği ve atar-toplar damar bağlantılarında büyük tansiyon yüksek olmasına karşın ilaç tedavisi gerekmez. Bu durumlarda asıl hastalık tedavi edilmelidir.
Yüksek tansiyon günümüzde hâlâ beyin damarlarındaki tıkanıklık ve kanamalar açısından başlıca risk faktörüdür. Ayrıca, kolesterol ve sigara alışkanlığının yanı sıra miyokart enfarktüsünün başlıca nedenleri arasında yer alır; kalp ve dolaşım yetmezliği olan kişilerin yüzde 75′inde bu hastalıklara neden olduğu bildirilmiştir. Ayrıca tansiyon yükselmesinin damar duvarında kalınlaşma gibi belirgin değişikliklere yol açarak tıkayıcı damar hastalıkları, anevrizmalar ve böbrek yetmezliği gibi bir dizi doku bozukluklarına neden olduğu kanıtlanmıştır.
Son 35 yıl içinde yüksek tansiyonun ilaçla tedavisinde dev adımlar atılmış olmasına karşın, yukarıda belirtilen olgular güncelliklerini korumaktadır. Günümüzde fazla yan etkisi olmayan, buna karşılık son derece etkili ilaçlar vardır. Son yıllarda bu tedaviler sonucunda kan basıncının düşürülmesiyle kalp ve damar hastalıklarına yakalanma ve bu hastalıklardan ölme oranının belirgin ölçüde azaldığı kanıtlanmıştrr. Bu tedavilerin yüksek tansiyonlu hastaların tedaviden sonraki yaşanılan üzerindeki etkileri incelenmiş ve özellikle felç, kalp ve dolaşım yetmezliği ile böbrek yetmezliğinin ortaya çıkma sıklığının azaldığı, buna karşılık, söz konusu ilaçların yüksek tansiyonlu hastada miyokart enfarktüsü ya da anjina pektoris gibi kalp kasının yeterince kanlanamama-sına bağh hastalıkların önüne geçilmesinde daha az yararlı oldukları belirlenmiştir.
Bu ilerlemelere karşın, en son istatistiklerin de doğruladığı gibi, yüksek tansiyon hâlâ ölüme neden olabilmektedir. Bunun nedeni bazen hastanın ihmalkârlığı nedeniyle hekim kontrolünden geçmemesi ve hastalığa tanı kona-mamasıdır. Bazen de tanı konduktan sonra hekimin önerdiği ilaçların gereğince kullanılmaması ya da uygun oJ-mayan ilaçların seçilmesi ve daha sıklıkla muayene edilen kişinin kalp ve damarlarının yapısı nedeniyle tedavi yetersiz kalır.
Kuramsal olarak, daha iyi sonuçlar elde etmek mümkün olduğundan, kalp ve damarlarla ilgili komplikasyonların önlenmesindeki bu başarısızlıklar, sürekli bir tedavi uygulamanın gerektiğini vurgular. Yüksek tansiyon tehlikesi olan hastanın doğru saptanması, öte yandan hastaya verilmesi gereken ilaçların seçiminde etkili bir düzenleme yapılması gerekir.
Sigaranın Zararları Nelerdir?
Sigaranın Bu Zararlarını Biliyor musunuz?
1. Sigara tüketiminden en çok zarar görenler anne karnındaki bebeklerdir. Sigara tiryakisi annelerin dünyaya getirdiği 100 çocuktan 65'i özürlü doğar
2. Gelişmiş ülkelerde sigara tüketimi giderek azalırken, gelişmekte olan ve fakir ülkelerde sigara tüketimi giderek artmaktadır.
3. Türkiye dünyada sigara için 7. pazardır.
4. Dünyada ikinci ve İngiltirenin ise en büyük sigara şirketi BRITTISH AMERICAN TABACCO' nun (BAT) patronu Martin Broughton sigara içmiyor ve sigaranın zararlı olduğunu itiraf ediyor.
5. Devamlı sigara içenlerin % 55'i 35-38 yaşları arasındA büyük risk altında bulunuyorlar.
6. Sigara içen annelerde; düşük olur, anne sütü azalır. Ani bebek ölümleri olabilir. Bebeklerin beyin ve akciğerleri zarar görür. Sigara bebekte sinizüt, rinit, kronik solunum problemleri (öksürük geniz akıntısı) yapar.(Yeşilay Dergisi)
7. Sigaranın sebep olduğu ölümler, diğer uyuşturucularınkinden 13 kat fazladır.
8. Sigara içenlerde ani ölüm, içmeyenlere oranlara 10 kat fazladır.
9. Bacak damarı tıkanıklarının %90'ı sigaradan kaynaklanır.
10. Sigara içen kadınlar, içmeyen kadınlardan 10 yaş fazla ihtiyarlamaktadır.
11. Sigara içen kadınlarda kısırlık 10 kat fazladır.
12. İnsan beynine en çok zarar veren 3 olumsuz etmenden birincisi sigara dumanıdır. Diğerleri tansiyon ve şeker.
13. Günde iki paket sigara içen bir kişi Hiroşima'ya atılan atom bombasının öldürücü dozuna eş değer radyoaktivite etkisi altında kalmaktadır.
9 Mayıs 2012
Midenizi Yoran Yiyecekler
Demli çay ve bol kahve içmek, uzun süre aç kalmak, sigara kullanmak, hızlı yemek, acılı-baharatlı yemekler tüketmek, çok tuzlu gıdalarla beslenmek… Bunlar ülser hastalarının en çok yaptığı ve hastalığın seyrini olumsuz etkileyen hatalar.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Müge Özyurt Şafak, ülser hastalarının sıklıkla yaptığı bu hataları hakkında şunları söyledi: “Çay ve kahve mide asit salgısını artırıyor, sindirim güçlüğüne neden olabiliyor. Bu nedenle ülser hastalarına gün içinde çok fazla miktarda demli çay ve kahve tüketmeleri önerilmiyor. Eğer çok istiyorsanız günde en fazla 2-3 bardak açık çay tüketilebilirsiniz. Bunların yerine ıhlamur, elma gibi bitki-meyve çaylarını tercih etmenizde fayda var.
UZUN SÜRE AÇ KALMAK MİDE ASİDİNİ ARTIRIYOR
Gün içinde çok uzun süre bir şey yemezsek, ara öğünlerde besin tüketmezsek, “kurt gibi acıktım” diyerek yiyecek tüketimini abartırız. Ülser hastasıysanız uzun saatler aç kalmamaya özen gösterin. Çünkü aç kalmak, öğün aralarının uzun olması mide asit salgısını artırıyor. Buna neden olmamak için küçük porsiyonlar halinde 2-3 saat aralıklarla bir beslenme planı oluşturmak gerekir.
AÇ KARNINA SİGARA MİDE KANAMASINI TETİKLİYOR
Sigara içmek asit ve pepsin salgılanmasını ve mide hareketlerini artırıyor. Özellikle aç karına içilen sigara mide kanaması ve ülseri tetikliyor. Tedaviden sonra sigara içmek de ülserin nüks etmesine neden olabiliyor.
YAVAŞ YEMEK MİDEYİ KORUYOR
Hızlı yemek yendiğinde besinler iyi çiğnenmeden mideye gönderiliyor. Çiğneme, mukus ve tükürük salgılanmasına neden oluyor ve bu maddeler de mide asidine karşı mukozayı koruyor. Bu nedenle yemeklerinizi yavaş yavaş ve iyi çiğneyerek tüketmelisiniz.
ACI VE BAHARAT MİDE DUVARINDA ÖDEME YOL AÇIYOR
Bazı kişiler için acısız baharatsız yemeğin tadı olmaz. Kendilerini yemek yemiş gibi hissetmedikleri gibi doyduklarını da düşünmezler. Ancak ülser varsa, acı ve baharat sevdasından ne kadar kısa zamanda vazgeçilirse o kadar iyi. Çünkü kırmızı pul biber, karabiber ve isot gibi acı baharatlar mide duvarında ödem ve harabiyete neden olarak pepsin salgısını, yani mide asidini artırıyor.
ÇOK TUZLU YEMEK DE ÜLSERİN DÜŞMANI
Bazı bağımlılıklarımızdan vazgeçmek bizler için oldukça zor olabiliyor. Tuz da bunlardan biri. Yemeğin içinde yeterli miktarda tuz olsa da, tabağımıza aldığımızda sanki tatsızmış gibi gelebiliyor. Ancak fazla tuz da ülserin düşmanlarından. Çünkü tuz gasrtik mukozayı olumsuz yönde etkilediği için normal sınırlarda, örneğin günde 6 gram kadar tüketilmeli, tuzlanmış–salamura besin tüketimi de sınırlandırılmalı.”
ÜLSERİNİZ HAFİFSE BUNLARI YİYEBİLİRSİNİZ
Ülser hastalarının beslenmesinde hastalığın derecesinin önemli olduğunu vurgulayan Müge Özyurt Şafak, bu hastalarda hastalığın şiddetine ve derecesine göre beslenme düzeni yapıldığını belirtiyor. Şafak, hastalığın hafif seyrettiği kişilere şu önerilerde bulunuyor:
- Çay ve kahve tüketimini sınırlayın.
- Yağda kızarmış etler, yağlı-salçalı yemekler, sucuk, pastırma, sosis gibi şarküteri ürünlerinden kaçının.
- Baharatlı yiyecekler ve gazlı içecekleri tüketmeyin.
- Gaz yapmayan sebze ve meyveleri (fasulye, ıspanak, kabak, bamya, elma, muz gibi) tercih edin.
- Günde bir bardak süt, bir kâse yoğurt ve 1-2 dilim az tuzlu beyaz peynir yiyebilirsiniz. Bunun dışında ızgara veya haşlama et, tavuk, balık ve hindiyi rahatlıkla tüketilebilirsiniz.
ÜLSER AĞIR SEYREDİYORSA BUNLARI YAPIN
Müge Özyurt Şafak, eğer ülser daha ağır seyrediyorsa az posalı, az yağlı, gaz yapmayan, sulu ve yumuşak besinlerin tercih edilmesi gerektiğini söylüyor. İyi pişmiş ve gaz yapmayan sebze yemekleri olarak bilinen havuç, patates, kabak ve fasulyenin yanı sıra çok hafif olması nedeniyle komposto da tüketilmesi öneriliyor. Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durulması, bunun yerine yayla, şehriye gibi çorbaların tercih edilmesi de çok yararlı. Hastalığın ağır seyrettiği kişilerde kurubaklagiller, esmer ekmekler ve bulgurun, gaz yapıcı etkisi nedeniyle tercih edilmemesi gerekiyor.
Dişlere Zarar Veren Şeyler
1. Kürdan kullanımı, yemeklerden sonra arada birikmiş yemek artıklarını temizlemek için diş ipi yerine kürdan kullanmak, dişler arası papil dediğimiz dişetinin ezilmesine ve burada boşluk oluşmasına neden olur bu yüzden her yemekten sonra oraya tekrardan yemek kaçmasına sebep olur.
2. Ağızdaki asit seviyesini çok fazla arttırabilecek gıdalar ve içecekler tüketmek.
3. Dişlerimizde ağrı olmamasının verdiği hisle ağzımızın sağlıklı olduğunu sanmak fakat gizli bir sürü tehlike olabilir, mutlaka 6 ayda bir herhangi bir problemimiz olmasa bile mutlaka diş hekimine gitmeliyiz.
4. Yanlış ve yetersiz süre diş fırçalamak çok fazla bastırarak fırçalamak dişlere ciddi zaralar verir, doğru fırçalama dairesel hareketlerle yapılan fırçalamadır ve süresi de önemlidir en az 2 dk. süreyle günde 2 defa yemeklerden sonra dişler fırçalanmalıdır.
5. Diş sıkma ve diş gıcırdatma, bu zararlı alışkanlıklar stres ve yoğun iş temposunun yaşandığı zamanlarda edinilir. Zamanla dişlerde aşınmalar ve dişin cole dediğimiz boyun bölgesinde erimelere neden olur, dişlerde hassasiyetler başlar bu durum ciddiye alınıp hemen bir diş hekimine gidilmesi gerekir.
6. Dişlerin beyazlaması için bilinçsizce kullanılan beyazlatıcı ajanlar ve bir takım karbonatlı diş tozları diş minesine zarar verebilir. Diş beyazlatmanın dişlere zarar vermemesi için mutlaka diş hekimi kontrolünde yapılması gerekir.
7. Dişeti kanamasının ve ağız kokusunun ciddiye alınmaması ciddi sorunlara yol açabilir. Her iki belirti de hastalık habercisi olabilir. Ciddiye alınmayan dişeti kanaması diş kökünü çevrelen kemiğin erimesine ve dişin kaybına kadar gidebilir. Ağız kokusu sistemik bir hastalık yanında kötü durumdaki protez ve dolguların habercisidir.
8. Ağzımızdaki eski protez ve dolguların diş hekiminin önerisi doğrultusunda değiştirilmesi gerekir, ihmal edilmiş veya ertelenmiş dolgu ve protez yenilemeleri diş kayıplarına ve maddi olarak da kişiye yük getirebilir.
9. Kabuklu yemişler ve sert cisimleri dişlerle kırmaya ya da koparmaya çalışmak.
10. Diş bakımı ve ağrısı durumunda etrafımızdan duyduğumuz fakat doğruluğu olmayan yöntemler dişlere zara verir.
Faydalı Bitkiler
Önce bazı önemli noktalara dikkatinizi çekmek istiyorum. Şifalı bitkilerin ‘doğal’ olarak etiketlenmiş olması, o desteğin güvenli ve zararsız olduğunu göstermez. Örneğin kava biberi bitkisi, ciddi karaciğer hasarına yol açabilir. Şifalı bitkisel destekler ilaç benzeri etki yapabileceğinden hamile ve emziren kadınlarla çocuklarda kullanımına çok dikkat edilmeli. Özellikle ilaç kullanan hastalar, şifalı bitkisel destekler konusunda önce doktorlarına danışmalı. Bazı bitkisel desteklerin ilaçlarla etkileşerek sağlık sorunlarına yol açtığı biliniyor.
Aloe: Zambak ailesinden. Binlerce yıldır topikal kullanılan aloe vera jeli, günümüzde kesikler, yanıklar, donuk, bası yaraları ve sedef hastalığında tercih edilir. Sindirim sistemini düzenleyici ve kabızlığı giderici etkileri var. Aloenin deri üzerindeki uygulamasında sadece hafif alerjik reaksiyonlar izlenir. Bağırsak tıkanmaları ve apandisit sorunları olanlarla hamile, emziren kadınların kullanması uygun değil.
Ekinezya: Papatya ailesinden. Viral, bakteriyel ve mantar enfeksiyonlarında özellikle üst solunum yolu rahatsızlıklarında kullanılır. Kanser tedavisine yardımcı olmak amacıyla bağışıklık sistemini uyarıcı özelliğiyle tercih edilebilir. Hamilelikte kullanımıyla ilgili net veriler yok. Alerjik reaksiyonların gelişmemesi için astım ve alerjik rinit gibi rahatsızlıkları olanlara önerilmez.
Efedra: Afrika, Avrupa ve Asya çöllerinde yetişen bir çalı bitkisi. Geleneksel olarak astım, bronşit gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarında ve terlemeyi uyarmak için kullanılır. Efedra, efedrin denilen bronşları açıcı farmakolojik maddenin kökenini oluşturur. Efedrin sıklıkla kafeinle kombine edilir, iştahı azaltır ve kilo kaybını hızlandırır. Hipertansiyon, kalp-damar ve beyin hastalıkları, sara krizleri ve tiroid rahatsızlıklarında kullanılmaz.
Ginkgo: Aynı isimli ağacın kurutulmuş yaprağından elde edilir. Alzheimer hastalığında, beyin kanamaları sonrası gelişen demans gibi rahatsızlıklarda tercih edilir. Ginko pıhtılaşmayı engellediği için beklenmedik kafa içi kanamalarına yol açabilir. Yaşlılarda olumsuz ilaç etkileşimlerine neden olabilir. Hamilelere ve emziren annelere önerilmez.
Süt devedikeni: Papatya ailesinden. Siroz, alkolizm, viral ve toksik hepatit gibi karaciğer hastalıklarında kullanılır. Biyolojik aktif maddesi ‘silymarin’in sadece yüzde 20-50’si mideden emilir. Bulantı, kusma, kaşıntı ve alerjik reaksiyonlara neden olabilir.
Sarı kantaron: Hypericum perforatum isimli sarı çiçekli bitkinin antenlerinden elde edilir. Hafif depresyonlarda kullanılır. Deri döküntüsü, bulantı, kusma, yorgunluk gibi yan etkileri bulunur. Manik dönemi kötü yönde etkileyebilir. Hamile ve emziren kadınlara önerilmez.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kuranda Adı Geçen Besinlerin Faydaları
Kur’an’da adı geçen acur, ayva, bal, et, incir, zeytin, kabak, üzüm, süt, tere gibi gıdalar hangi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor? İ...
-
Son zamanlarda benim gibi beyin kapasitesini yeterli kullanamayıp ramini dolduran kişilerdenseniz bu soruna gelin beraber çözüm arayalım. Be...
-
Tamamı heterotrof (hazır besin alan) canlılardır. Hücre çeperleri yoktur. Kloroplast taşımazlar. Hayvanlar omurgalı ve omurgasız olmak...
-
Kırk değil. Yüzde değil. Kırk ayak kelimesi, latince ”yüz ayak” anlamına gelen centipeda kelimesinden gelmektedir. Kırk ayaklar yüz yılı aş...